Bazen net şekilde içerdeki bölünen parçaları görürsünüz ve sadece izlersiniz…
Hindistan günlerimle birlikte oluşan durum şu, özünde “tutunduğum en kıymetli olanı benden alacaklar” buradaki kritik kelime dizini şu an için…
“TUTUNMA”
birşeye tutunuyorsak aslında altında sakin – dingin bir güven hali olmadığının ve sürekli bir kaybetme korkusu olduğunun göstergesi değil midir bu çoğu zaman? “Özde sen” olanı kim oradan alabilir. Eğer özde sen değilse zaten ne yapsan o orada kalır mı?
Canım Berivan geçen yıl bir eğitimde bana “oldurma çabamı” aynalamış, oraya bakmam için çok güzel bir fırsatı önüme koymuştu. Şu anda birşeyleri eski haline döndürme çabamı görüyorum. Bir şeyleri ben dönüştüreceğim çabası içine düştüm yok yere. Kendime sorum şu? İçindeki hangi parça “inancını yitirme korkusuyla birlikte kendini inancına zincirleme” derdine düşmüş durumda.
Yıllar önce bir 5 günlük karanlık oda ve su orucu inzivası yaptığımda kendimi en yüksek ve en hafif hissettiğim an geliyor şu anda kalıma “hiç kimseyim” diye bağırdığım bununla kahkaha attığım sahne ve onun hafifliği. O hiçliği birkaç saniye yaşamanın verdiği hafifliği hatırlatıyorum kendime. Bunu yaparken şu anda “inancını, tutunduğunu yitirme korkusu olanı yok varsaymadan” onu eğip, bükmeden, onun direncini şefkatle sarmalayarak. Evet korku var, evet bu beni birşeyleri oldurma konusunda ittiriyor ama o korkunun bütünümü kaplayıp, beni yönetmesine ve aksiyona yönlendirmesine müsade edecek miyim?
Soru bu ve bu sorunun özden gelen cevabı netleşene kadar buradayım. Yargı yok, çekiştirme yok, değiştirme yok, sadece Büyük Bilge Kuş (Yüksek Yüce Benlik) gözünden bakışla… Kendini arama yolculuğunda olan tüm insanlığa Selam olsun